Prof. Dr. Asım Orhan Barut

İsmi her ne kadar ülkemizde ve Malatya’da az bilinse de önemli çalışmalarıyla fizik dünyasında oldukça tanınan değerli bilim adamı Prof.Dr.Asım Orhan Barut 1926 yılında Malatya’da doğmuştur. Fizik üzerine önemli çalışmalar yapmıştır. Dünya fizik literatüründe önemli bir yer tutan bu değerli bilim adamının biyografisini kendisine yakın iki kaynak farklı yönleri ile ele almıştır.

25 Kasım 2005 Tarihinde Yayınlanan Yenigün Gazetesinde Hayrettin Abacı Prof. Dr. Asım Orhan Bulut’un yaşamını şöyle anlatmıştır.

“Asım Orhan Barut 1926 yılında, Temmuz ayında, Malatya kentinin Tahtalı Minare diye söylenen yöresinde, tek katlı kerpiç bir evde, Barutçugil ailesinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Cumhuriyet ilkokulunda, Malatya Lisesinde üstün başarılar göstererek okudu. Çok zor olan giriş sınavını kazanarak, 1943 de İstanbul Teknik Üniversi­tesine kaydoldu. Yabancı ülkelere okumak için gönderilecek öğrencileri seçmek için 1944 yı­lında yapılan sınava girdi, çok başarılı oldu. İs­viçre’ye gönderildi. Zürih Teknik Üniversitesi’nin Elektrik Mühendisliği bölümünde okudu. Orada doktora yaptı, öteden beri fizik bili­mine karşı derin bir ilgi duyuyor ve bu dalda derinleşmek istiyordu. 1953 yılında bir burs bularak ABD’ye gitti. Önce bir süre matematik ve fizik öğrenimi gördü. Öğretim üyesi oldu. Çeşitli üniversitelerde çalıştı. Birçok araştırma yaptı, fizik bilimine yeni görüşler getirdi, incele­meler, kitaplar yazdı. Bunlarla uluslararası bir ün kazandı. Fizik biliminin gelişip yaygınlaşma­sı, bu bilimle uğraşanların düzey kazanması için çeşitli etkinlikler yürüttü, yaz okulları açtı, kongreler, kollokyumlar düzenledi, bu konuda yapılan etkinliklere dünyanın neresinde olursa olsun katılmaktan geri durmadı. Onu böyle yo­ğun bir çalışma temposu içindeyken kaybettik.

Prof. Dr. Orhan Asım Barut, bildiğimiz ka­darıyla Malatya’ya son defa 1987 yılında gel­mişti. İnönü Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakül­tesinde bir tören yapılarak, kendisine onursal doktora payesi sunulmuş, fakültenin bir dershanesine de adı verilmişti.

İlimizde uzun yıllar önce avukatlık, sonra Noterlik yapan rahmetli Rıfat Barutçugil, Prof. Dr. Asım Orhan Barut’un ağabeyiydi. Bugün Rıfat beyin iki çocuğu, yani Asım beyin yeğen­leri de akademik kariyer sahibidirler. Bunlardan Prof. Dr. İsmet Barutçugil, ekonomi biliminde kariyer yapmıştır. Ekonomide teknolojik gelişi­min yeri üzerinde çalışmaları vardır. Yayınları arasında “Teknolojik yenilik ve araştırma geliş­tirme yönetimi,(1981)de bulunmaktadır. Hik­met Barutçugil ise Mimar Sinan üniversitesin­de öğretim görevlisidir. Ebru sanatı dalında ça­lışmaktadır. Öte yandan Prof. Dr. Asım Orhan Barut’lara baba tarafından yakın akraba olan Osman Azmi Barut da fizik öğretmeni olup, Türk Fizik Derneği Yönetim Kurulu Üyesi’dir.

Bütün bunları anlatmadaki amacım bir pedogojik gerçeğe parmak basmak içindir. Öyle anlaşılıyor ki, insanoğlunun yetişmesinde çocukluk çağındaki çevresinin ve bu çevreden aldığı esinlerin etkisinin rolü oldukça önemli olsa gerektir. Barutçugil kardeşlerin akademik kariyer sahibi, Osman Azmi Barut’un fizikçi olmasında, ailede Asım Orhan Barut gibi büyük bir fizikçinin bulunması herhalde en azından yönlendirici bir etken ol­ muş sayılabilir.

Nitekim Asım Orhan Barut’un fizik bilimini seçmesinde, ona daha çok yatkınlık duymasında da sanırım bir çevre etkeni açık biçimde karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki: Asım Barut, Malatya Lisesinde öğrenci iken fizik dersini, 1938-1939 ders yılından itibaren, Gördes 1915 doğumlu Rüknettin Nasuhoğlu adındaki öğretmenden alıyordu. Nasuhoğlu ise fizik ve bununla birlikte matematik eğitimini sınav kazanarak gittiği Fransa’da Nancy üniversitesinde görmüştü. Döndüğünde öğretmen olarak Malatya Lisesi­’ne gelmişti. Genç, pırıl pırıl, alnındaki saçlar biraz dökülmüş, kısa boylu, ufacık, derse doktor gömleği gibi beyaz bir gömlek giyerek gelen, etkin bir öğretmendi. 0 zaman, bu öğretmene ve gene onun gibi Avrupa’da okumuş biyoloji öğretmenine, öğrenciler doçent adını takmışlardı.

Sanki geleceği görüyorlarmış gibi,… İşte bu Nasuhoğlu da­ha sonraları ülkemizin tanınmış bir fizikçisi olmuş, Ankara Üniversitesinin Fen Fakültesinde Matematik Fizik bölümünde yıllarca profesörlük ve bir ara fakültede dekanlık yapmıştı. Asımımızın fizikçi olmasında öğretmeni Nasuhoğlu’ndan esinlendiği sonucunu çıkarmak herhalde yanlış olmasa gerektir. Zira öyle biliniyor ki Asım Orhan Barut lisede okurken edebiyat ve tarih derslerini de çok seviyordu.

Biz büyük hemşehrimiz Prof. Dr. Asım Orhan Barut için geçmişte de bazı yazılar yazdık. 1987 de Malatya’ya geldi­ğinde, İnönü Üniversitesi’nde yapılan onursal doktora töre­ni sırasında, o gün iki ayrı gazetede hakkında yazdığımız yazıları kendisine de sunduk. Rahmetli bundan son dere­ce hoşnut olmuş, yazılara bir göz atıp, Tahtalı Minare söz­cüklerini görür görmez aşırı duygulanmış,dudakları titreye­rek, hüzünlü diyebileceğim bir gülümsemeyle, nemlenmiş gözlerini gözlerime dikmiş, bir süre öylece kalmış, sonra teşekkür etmişti.

Öğrencisi Prof Dr. İsmail Hakkı Duru ise O’nun bilimsel çalışmlarını ve karakteristik yapısını 1995 yılında yazdığı biyografi yazısında şu dizelerle anlatmıştır.

“Asım Bey, bilime dünya çapında katkılarda bulunmuş ilk Türk fizikçileri kuşağı içinde önemli bir yere sahiptir. Cumhuriyet sonrası doğumlu bu kuşak içinde 1967’de çok genç yaşta hayattan ayrılan Cavit Erginsoy, 1992’de yitirdiğimiz Feza Gürsey ve Erdal İnönü de yer alır. Aynı kuşağa mensup ve dünya fizik literatüründe önemli yer tutan başka fizikçiler de vardır, ancak Türk bilim dünyasından uzak yaşamışlardır. Halbuki, Asım Bey ve Feza Bey mesleki ömürlerinin neredeyse tamamını yurtdışında geçirdikleri halde daima Türk bilimi içinde yer almışlar, birçok Türk fizikçi yetiştirmişler, Türkiye’de bir çok toplantı düzenleyip, çok sayıda önemli fizikçinin yurdumuzu ziyaretini sağlayarak öteki meslektaşlarının dünyayı tanımalarına olanak sağlamışlardır. Bu iki bilim adamı Türk fiziğinde ekol oluşturmuşlar ve kalıcı etkiler yapmışlardır. Asım Bey’in Türkiye’de birçok meslektaşı yazlıklarına çekilmişken Edirne, Karaağaç’ta yeni kurulmakta olan araştırma merkezinde, çevresine topladığı yerli yabancı öğrenciler ile durmaksızı çalışmasını, bir yandan dünyanın dört bucağındna seminerciler getirmeye uğraşırken bir yandan da restore edilmekte olan binaları heyecanla denetlemesini unutmak mümkün değildir.

Asım Bey fiziğin hemen her dalında araştırma yapmıştır. Çeşitli konularda son derece özgün, bazen de genel eğilimlerin epeyce dışında görüşler ileri sürmüştür. Fiziği hissedişi ve matematik bilgisi çok kuvvetliydi. 1960’larda yüksek enerji fiziğinin en ön saflarında yer alıyordu. Zayıf etkileşmelere ait vektör-aksiyel vektör (V-A) teorisini fizik dünyasında genel bir kabul görüşünden önce ortaya atmıştı. Kendi deyim ile zamanından önce ortaya atılan bu fikri yazıyı gönderdiği dergi reddetmiş, o da yine kendi deyimiyle tecrübesizli yüzünden basılması için ısrar etmemişti. Bu olayı gençlere böylesi profesyonel güçlüklerden yılmamalarını öğütlemek amacıyla anlatırdı. 1970’de Colarado üniversitesinde öğrenciyken, Haluk Beker’le birlikte aslında hocamızın eski makalelerini görmek hevesiyle dosyalarını sıralamaya giriştiğimizde, Nuovo Cimento dergisinde 1958’de ünlü SU(3) teorisinden 2-3 yıl kadar önce çıkan bir yazısında SU(3) oktetlerini, tepe üstü çizilmiş bir çeşit koninin tabanına oturtulmuş durumda görüp şaşırmıştık. Bize ” Evet onları yaptım, ama fiziki manasını tam görememiştim.” demişti.

Asım Bey’in fizik ve matemetikte önümüzdeki on yıllar boyunca da önemle anılacağı muhakkak olan katkısı Dinamik Grup Teorisi konusundadır. Esas olarak enerji spektrumlarını veren grup temsilleri anlamına gelen bu teorinin oluşturulmasındaki yeri öylesine büyüktür ki, konu ile ilgili herhangi bir kitap açıldığında adına verilen referansların sayısı herkesi geçer. Roczka ile birlikte 1977’de ilk kez ingilizce basılan, sonradan Lehçe ve Rusça’ya çevrilen Kompakt Olamayan Gruplar kitabı şimdiden klasikleşmiş ve konu ile ilgili araştırıcıların standart başvuru kaynağı haline gelmiştir.

Asım Bey’in yıllar boyu değerini koruyacak  bir eseri de 1964’de yayınladığı Elektrodinamik, Klasik Alanlar ve Parçacıklar konulu kitabıdır. Bu kitabı okumayan fizikçinin elektrodinamik ve alan teorisi kavrayışı mutlaka biraz eksik kalır.

Asım Bey’in çok çeşitli konularla ilgilendiğini söylemiştim. Çok fazla araştırma problemi sahibiydi. Kendisi ile 1969’da Colorado’da tanıştığımda masasının çekmecesinden 3-4 iskambil kağıdı destesi kalınlığında kart çıkarmıştı. Her birinde bir problem yazılıydı.

Asım Bey ile ilk çalışmalarımız hoca-öğrenci ilişkisi içinde, onun önerdiği problemleri çözmek şeklinde oldu.  Öğrencileri onunla teklifsizce ve istedikleri zaman görüşebilirdi. Asım Bey’le sonraki yıllarda kendi araştırma konularım ile ilgili olarak da sık sık bilgi alışverişinde bulundum. Bu tür görüşmelerde karşısındaki kişiye daima yeni ufuklar açardı. Böyle zamanlarda daima zevkle hatırlayacağım yeni ortak araştırma olanakları ortaya çıkardı.

Asım Bey’in büyük bir sanat, edebiyat, tarih, arkeoloji kültürü vardı. Bir gün İstanbul’un fethine şahit olmuş Venedik’li bir hekimin günlüğünü bulup getirir, bir başka gün New York Book Review’dan ilk Hristiyanlıkla ilgili kitap konuları açardı. Onu hep odasında çalışırken ya da çeşitli toplantılarda en önde oturmuş not alırken görenler için, bilim dışındaki konulara nasıl zaman ayırdığına akıl erdirebilmek güçtü.

Asım Bey bırakıp gitmeye hiç hazır değildi. Yarım kalan çok işi oldu. Araştırma problemlerini bastırmayı düşünmekteydi. Kanımca bu tasarısının geride kalanlarca gerçekleştirilmesi fizik dünyasına büyük bir hizmet olacaktır. Son derece özgün bir tarzda kaleme alınmış olan fiziksel matemetik ders notlarının da tamamlanmasa bile hiç değilse mevcut haliyle basılıp yayımlanması gerekir.” (Prof. Dr. İsmail Hakkı Duru, 1995)

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.